Aylardan Nisan, mevsim bahar, biz niye İtalya’ya gitmiyoruz, ne işimiz var
burada?
Çok düşünmeye gerek kalmadan İstanbul-Roma uçağındayız. Amerika ekibine 1
adet dünya vatandaşı, 1 adet te junior ekleniyor ve 6 kişilik dev kadro
romantik memleket Roma’ya giriş yapıyoruz. Problemsiz uçuşları ve kısa pasaport
kontrolünü pek severiz biz, hızlıca havaalanından çıkıp UBER yardımı ile
otelimiz olan The Church Palace’a giriyoruz. Cornelia metro durağına çok yakın
olan otelimizin içinde büyük bir kilise var, çok ilgilenmiyoruz. İstikamet
Vatikan..
1.gün
Bodoslama Vatikan Müzesine giriyoruz. Neredeyse küçük bir şehir
büyüklüğünde olan müzede dönemin olağanüstü eserleri sergileniyor. Özellikle
Michelangelo’nun eserleri büyüleyici. Saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyoruz.
Müzeden sonra Vatikan ülkesine tam anlamıyla dışarıdan giriş yapıp San Pietro Bazilikasını ziyaret ediyoruz. Etkileyici bir atmosfer kesinlikle.
Ve bu dakikadan sonra uzun yürüyüş maratonları tam anlamıyla başlıyor, ilk akşam durağımız Trevi Fountain yani Aşk Çeşmesi.
İki ekip arkadaşımızın hayatına damga vuracak bir sürpriz ile noktalalanan bu ziyaret sonrası kutlama yemeğine geçebiliriz. Kırmızı ışıklarıyla, şirin masa örtüleriyle bizi çağıran restaurantta karınlar doyuyor, şaraplar, türküler ve sonrasında Della Carita Bazilikasına kadar uzanan bölge ziyaretleri. Spagna Steps yani İspanyol Merdivenlerinin üst kısmı bakımda, ama alt tarafında hayat aynı hızda ve güzellikte devam ediyor. Otelimize vardığımızda vakit gece yarısı, biz yorgun ama mutlu..
Müzeden sonra Vatikan ülkesine tam anlamıyla dışarıdan giriş yapıp San Pietro Bazilikasını ziyaret ediyoruz. Etkileyici bir atmosfer kesinlikle.
Ve bu dakikadan sonra uzun yürüyüş maratonları tam anlamıyla başlıyor, ilk akşam durağımız Trevi Fountain yani Aşk Çeşmesi.
İki ekip arkadaşımızın hayatına damga vuracak bir sürpriz ile noktalalanan bu ziyaret sonrası kutlama yemeğine geçebiliriz. Kırmızı ışıklarıyla, şirin masa örtüleriyle bizi çağıran restaurantta karınlar doyuyor, şaraplar, türküler ve sonrasında Della Carita Bazilikasına kadar uzanan bölge ziyaretleri. Spagna Steps yani İspanyol Merdivenlerinin üst kısmı bakımda, ama alt tarafında hayat aynı hızda ve güzellikte devam ediyor. Otelimize vardığımızda vakit gece yarısı, biz yorgun ama mutlu..
2.gün
Bir gün öncesinde 36 Eur karşılığında aldığımız Rome Pass kartlarımız ile 3
gün boyunca hem istediğimiz kadar metro/otobüs kullanabileceğiz, hem de
Collesseum dahil 1-2 müzeye ücretsiz girebileceğiz. Bu kartları gazete bayiine
benzeyen bazı büfeler satıyor, yada Metro girişlerinde bazı ofislerde
satılıyor. Bize İtalyan PTT’si satar dediler ama komik diyaloglardan sonra
satılmadığını anladık.
Antik Roma başlasın artık.
Collosseum’da inanılmaz bir kuyruk, pass kartlarımız olmasına rağmen yaklaşık 30
dakika güvenlik amacıyla bekliyoruz. Genel anlamda bütün dünya olarak bir savaş içinde
olduğumuzdan güvenlik aramaları daha bir özenli yapılıyor. Zaten Roma içinde
tüm turistik noktalarda ve metrolarda silahlı askerler 24 saat nöbet tutuyor.


Collosseum sonrasında karşı caddede Pizza molası veriyoruz, muhteşem bir
chianti şarabıyla kalamar-karidesle, sonsuz zeytinyağı ve parmesan ile açık
havada nefis bir öğle yemeği.
Ardından Roman Forum’u baştan aşağıya dolaşıp yüzyıllar öncesi Romalıların yaşadığı toprakları öğreniyoruz. Toprak kokuyoruz, tarih doluyoruz, nerede olduğumuzun farkındayız, ürperiyoruz.
Ardından Roman Forum’u baştan aşağıya dolaşıp yüzyıllar öncesi Romalıların yaşadığı toprakları öğreniyoruz. Toprak kokuyoruz, tarih doluyoruz, nerede olduğumuzun farkındayız, ürperiyoruz.
Kendimizi şımartmaya devam etmek için Michelin yıldızını ha aldı ha alacak
olan Alfredo Restaurant’ta spesiyalleri olan Fettuccine yemeye karar veriyoruz.
Enginarın 4 ayrı pişirme ve sunma şekilleriyle başlayan destansı merasim,
fettucinelerin masamızda hazırlanmasıyla şölene dönüşüyor. Enginarlı risotto ve
beyaz şarap harikulade. Tabiri caizse yıkılıyoruz.
Ancak gün daha bitmedi, sırada koca İtalya’nın en meşhur dondurmacısı Giolitti var. Kendimizi durduramıyoruz.
Ancak gün daha bitmedi, sırada koca İtalya’nın en meşhur dondurmacısı Giolitti var. Kendimizi durduramıyoruz.
3.gün
Tüm uzun yolculuklarımızı yer altı metrosu ile yapıyoruz, oldukça iyi
işleyen bir metro ağı var Roma’da. Bu kez yolumuz Trastevere’de kurulan Parta Portese
isimli sokak pazarı. Aklınıza gelebilecek her türlü şey var burada ve çok büyük
bir Pazar, git git gerçekten bitmiyor, nefes almak için mola verdiğimiz pastane
gibi yerde muhteşem bir İtalyan Birası içiyoruz, istikamet yeniden Aşk Çeşmesi.
Burada yenilen yemeklerden ve hizmetten çok memnun kalmadığımız için burayı es
geçiyorum, ama sıradaki durak Tiramisu cenneti Pompi. Roma’nın akşamüzeri rüzgarına
kendinizi bırakın ve Pompi’nin merkezine yani Via Albalonga adresine gidin.
Tekrar İspanyol Merdiveninden bu kez batı istikametine o güzel caddelerde uzun bir yürüyüş turu yapıyoruz ve istediğimiz mekana ulaşıyoruz, hakiki Alman biraları eşliğinde hakiki sosis cenneti.
Ekibin kanı kaynıyor, Roma bize yetmez Pisa’ya gidelim, yetmez Florence’ya gidelim nidaları eşliğinde kendimizi büyük tren istasyonu Termini’de buluyoruz. Ertesi sabah için biletler alınıyor, uzun bir gün bizi bekliyor.
Tekrar İspanyol Merdiveninden bu kez batı istikametine o güzel caddelerde uzun bir yürüyüş turu yapıyoruz ve istediğimiz mekana ulaşıyoruz, hakiki Alman biraları eşliğinde hakiki sosis cenneti.
Ekibin kanı kaynıyor, Roma bize yetmez Pisa’ya gidelim, yetmez Florence’ya gidelim nidaları eşliğinde kendimizi büyük tren istasyonu Termini’de buluyoruz. Ertesi sabah için biletler alınıyor, uzun bir gün bizi bekliyor.
4.gün
Sabah 4:45’te uyanıp Cornelia metro durağından Termini’ye 05:30’ta hareket
ediyoruz. Metronun yolda bozulması, sabah sabah yeni metro beklemek keyfimizi
bozmuyor, Termini’den 06:57 Roma-Pisa treninde yerimizi alıyoruz. 3 saat sonra
Pisa’dayız. Şöyle güzel bir Panini yapan
yer ararken kendimizi Pisa Kulesinde buluyoruz, bu ilginç eğik kulenin
yanıbaşında kule manzaralı bu güzel restaurantta tabiki pizza zamanı, güneş
altında soğuk biralar ve hafif esen meltem eşlik ediyor bize. İtalyan ihtiyar
garsonumuz pek tatlı.
Bu şehirde kule dışında pek bir numara yok, tüm caddelerini kısa zamanda geziyoruz ama çok gecikmeden Pisa-Florence treninde yerimizi alıyoruz. 1 saatlik yolculuğun ardından bu pek bir havalı şehrin kollarındayız.
Devasa Florence Duomo Katedrali, Aziz Giovanni Vaftizhanesi ve Davut ve Zeus heykelleri göz alıyor,
Maskot haline gelen domuz heykelinde paraları sürtüp
dilekler dilendikten sonra o köprüdeyiz.
Ponte Vecchio köprüsü dönemin kralı tarafından halka karışmadan karşıya geçebilmek için yapılmış, lüks mağazalar tarih ile içiçe bir hale gelmiş ama bizim aklımız yine yeme içme derdinde. Gelateria Firenze dondurmacısında yediğimiz sanıyoruz ki dondurma değildi, başka birşeydi. Aklımızı alıyor bu detaylar.
Tüm şehri baştan başa yaya şekilde yaklaşık 4 saatte turlayıp finali çok aradığımız ve yıllardır beklediğimiz bir restaurantta alıyoruz. Quinarius Enoteca adındaki yerde makarna yemeli ve Le Cinciole şarabı içmeli. Bunu yapmalısınız. En azından hayatınızda 1 defa yapmalısınız. Biz yaptık ve gözümüz açık gitmeyecek. Vaktimiz olsaydı üçüncü dördüncü şişeyi de götürebilirdik, bilmem kaçıncı tabak lokum gibi etli tagliatelliyi, best of ravioliyi indirebilirdik.
Yüzlerde bir tebessüm ile Firenze Tren İstasyonunda İtalo firması ile 90 dakikada Roma’ya dönüyoruz. Bu tren çok keyifli, Wi-Fi – konfor – nezaket, ucuz bilet, hepsi burada.
Bu şehirde kule dışında pek bir numara yok, tüm caddelerini kısa zamanda geziyoruz ama çok gecikmeden Pisa-Florence treninde yerimizi alıyoruz. 1 saatlik yolculuğun ardından bu pek bir havalı şehrin kollarındayız.
Devasa Florence Duomo Katedrali, Aziz Giovanni Vaftizhanesi ve Davut ve Zeus heykelleri göz alıyor,
Ponte Vecchio köprüsü dönemin kralı tarafından halka karışmadan karşıya geçebilmek için yapılmış, lüks mağazalar tarih ile içiçe bir hale gelmiş ama bizim aklımız yine yeme içme derdinde. Gelateria Firenze dondurmacısında yediğimiz sanıyoruz ki dondurma değildi, başka birşeydi. Aklımızı alıyor bu detaylar.
Tüm şehri baştan başa yaya şekilde yaklaşık 4 saatte turlayıp finali çok aradığımız ve yıllardır beklediğimiz bir restaurantta alıyoruz. Quinarius Enoteca adındaki yerde makarna yemeli ve Le Cinciole şarabı içmeli. Bunu yapmalısınız. En azından hayatınızda 1 defa yapmalısınız. Biz yaptık ve gözümüz açık gitmeyecek. Vaktimiz olsaydı üçüncü dördüncü şişeyi de götürebilirdik, bilmem kaçıncı tabak lokum gibi etli tagliatelliyi, best of ravioliyi indirebilirdik.
Yüzlerde bir tebessüm ile Firenze Tren İstasyonunda İtalo firması ile 90 dakikada Roma’ya dönüyoruz. Bu tren çok keyifli, Wi-Fi – konfor – nezaket, ucuz bilet, hepsi burada.
4 gece 5 günlük Roma-Pisa-Floransa seyahatimizde yapılması gereken herşeyi
neredeyse yaptık, kişi başı ortalama 65 km yaya şekilde yol yaparak, güzel hatıralar
biriktirerek güzel bir yolculuğun daha sonuna geldik.
Genel anlamda kesinlikle kibar, romantik, şık, estetik ve bakımlı insanlardan
oluşan bu topraklarda trafik kanunlarının uygulanış biçimi her ne kadar bize benzese de aslında bambaşkayız. Küçük şeylerden harikalar yaratıp, ellerindekini korumayı ve
sevmeyi çok iyi biliyorlar. Pizza-makarna-peynir ve et konusunda fark yaratıp
şarap konusunda çıtayı çok yükseltmişler.
Vespa’sına kurban olduğum insanlar.
Hayat size güzel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder