29 Mayıs 2014 Perşembe

Herkes Batı Amerika'ya.

Ekibin sert mizacli erkegi raki sofrasinda da sert konusurdu. Beklenmedik dakikada beklenmedik seyler soylemesine cok asina degildik aslinda. Ama bir anda..."Amerika'ya gidelim".
Goz ardi edilecek bircok nefes vardir insanin etrafinda, lakin bu onlardan degildi, bu iki kelimeyi takip eden dorduncu ayin ikinci cumasi biletler alinmis, ardindaki altinci ayin ucuncu carsambasi IST-LA bagaj kontrol noktasindaydik.
Bu ne bicim bir seruven, nasil bir yola gidiyorduk biz?

Sefa gezgini oldugumuzdan comfort class koltuklarimizda ickilerimizi yudumluyorduk, verilen viskileri begenmiyor, etrafimizda bos koltuklar istiyor, turbulanstan nefret ediyorduk. Kisi basina bir hostes dusen ucaklarin hastasiydik. Lakin Los Angeles'a indikten sonra solugu rent a car ofisinde aliyor, kiraladigimiz kocaman arabanin buyuklugunu begenmiyor, rusvet vermeye calisarak daha buyuk, en buyuk aracin bizim olmasini istiyorduk. Basardik, artik bir Suburban'imiz vardi, adini da Sampiyon koyduk.

1.gun;
Havaalanindan otelimize vardigimizda hanimlarin buyuk beklentilerle rezerve ettigi otelimizin berbattan hallice olmasi hayal kirikligi yaratiyor, odanin kimyasal birseyler kokmasina otel yonetimi oda spreyiyle efsane cozumler bulup, otoyol manzarali odalarini begenimize sunuyordu. Kotu otellerini cazip hale getirmek icin herseyi deniyorlardi. Los angeles'ta hava kararmisti, acikmistik ve yorgunduk, en yakinda bir Meksika restauranti bulmustuk. Bu muhtesem mutfagi Amerika'da bir kez daha deneyecektik, bir daha asla... Margarita-bira-sarimsak-masa degisimleri-olmayan rezervasyonumuz-muzisyen Mexicolular-Bir kez daha sarimsak. Yemek mi yedik, bizi mi yediler pek anlamadik. Geceleme otelimizde. Huzurluyuz. Otel: Knights Inn Los Angeles. 4 gece buradayiz.



2.gun;
Otelimizin sahibi pek sicak kanli cikiyor, ilk outlet'imizi tarif ediyor, yaklasan alisveris felaketinden haberimiz yok, ekipteki hanimlar pek keyifli. Hollywood yazisina yakin bir izleme noktasina cikiyoruz, sampiyona alismaya calisiyoruz, akabinde Walk Of Fame'de yuruyup Beverly Hills sefasi yapiyoruz. Hava guzel, sehir karisik, citadel-beach sefasi-BubbaGump-soguk aksamlar-karides-kalamar-biralarr..




3.gun;
Program tum gun Disneyland. Cok heyecanli bir yer, son meksika yemegimizi yiyoruz, adrenalin dolu makinalar bizi heyecanlandiriyor, bu amerikalilar bir acaip dostum. Korku kulesi asansörü aklimizi aliyor, Aksam yagmur yagiyor, biz Los angeles'ta raks ediyoruz. Citadel ile gunu sonlandiriyoruz.

4.gun;
Program tum gun Universal, ancak ekipten hasta olanlar var. Hava degisimi-atmosfer-soguk aksamlar bunye dayanmadi tabi, bugunu takip eden gunler ilac ve vitamin arayisi geziye damga vuruyor. CLS Pharmacy giriyor hayatimiza. WallGreen-WallMart-K-Mart.. Universal cikisinda Brezilya restaurantinda hayatimizin en zor yemegini yiyoruz, Hi guys! Inanilmaz cazibeli bu garson cocuk bize eziyet ediyor, ama inatla etlerimizi yiyip enteresan menu sonucunda sangria ve sampanyalarimizi kafaya dikiyoruz. Degisik ortamlarin hastasiyiz.


5.gun;
San Diego yolundayiz artik. Ilk benzinimizi aliyoruz. Pompayi yonetmek ilginc bir tecrube. Ilk duragimiz Sea World. Pek keyifli saatler geciriyoruz. Foklara balinalara deniz aslanlarina merhaba diyoruz. Outlet bulmamiz gerek, premium outlet imdadimiza yetisiyor, aksam yemegimizi muhtesem pizzacida aliyoruz. Otelimiz konforlu, resepsiyonist ekibimizden bir erkege komplimanlar yapiyor, neler oluyor ! Otelimiz Sommerset Suits.




6.gun;
San Diego Zoo'da hayretler icindeyiz, pandalar kahvalti ediyor-filler gulumsuyor-zurafa yettiniz artik diyor, guzel saatler geciriyoruz, ardindan limanda deniz urunleri restauranti, ucak gemisi ve gunu tabiki outlet'te bitiriyoruz. Meksika havasi var bu sehirde, insanlar cok sakin, sehir uyuyor.




7.gun;
Efsane yolculuk asil simdi basliyor, yolumuz yaklasik 8 saat, Sampiyonda arkada oturanlar orada ilginc bir hayat kuruyorlar. Otoyolda 40 km yazan yerde 50 ile gittik diye polis ceviriyor, arabada bir anda Yusuf beliriyor, Turk oldugumuzu soyledigimizde ulkemizdeki süt ve silah fiyatini sorup bizi gonderiyor, bu polisler bir manyak dostum. Meksika sinirindaki otoyoldan gecip Arizona cöl yolundan Phonix'ten yakit takviyesi ve sonunda FlagStaff'a varis. Hava -2 derece, dukkanlar saat 4 te kapatiyor, bir tatil havasi var bu kasabada, 2010'un en cennet kasabasi secilen bu mekanda hayat tam anlamiyla durmus vaziyette. Otelimiz Horward Johnson. Resepsiyonist sarisin hanim pek guleryuzlu.



8.gun;
Sabah 3 saatlik cöl yolundan sonra GrandCanyon(Gırandkenyıın okunur)'a variyoruz, dehset bir manzara ve dehset bir soguk. Tanri Amerika'ya comert davranmis, doga olarak degil, insanlara bu dogayi kullanabilme zekasi vererek. Yolumuzdan biraz sapip route66 tabelasini gordugumuz yerden giriyoruz. Efsanevi Route66'nın Nevada bolgesindeki küçük bir noktasında 2-3 km araba kullaniyoruz, muhtesem bir deneyim. Dagin ve colun ortasinda baraj ziyaretimiz sonrasi solugu gunahlar sehri Las Vegas'ta aliyoruz. Otelimiz Luxor. Panaromik sehir turu, hava ruzgarli ama iliman, sehir kalabalik, tehlike-kumar-trafik-bol alkol vs. hersey var bu sehirde. Zivanadan cikmamak icin zorlaniyorsun. Kumarda once kazanip sonra kaybediyoruz, esyanin tabiati geregi Amerika'dan giysi disinda hicbirsey alamayiz biz.


9.gun;
Vegasta premium outlet ile basliyoruz gune. Sehri gosteren donmedolap kisi basi 50 usd istiyor, soygun bu, oglen yemegimizi kocaman biralar ile Italyan restaurantinda aldiktan sonra kisa bir mola ve Vegas gece hayati. Tabiki kumar. Garsonlari yakalama ugrasi, bedava ickiler, kollu kolsuz makineler, rus ruleti, napiyoruz biz !



10.gun;
Gunah sehrinden ayrilip Yosemite oncesi Bishop kasabasina dogru yol aliyoruz. LA oteli tecrubesinden sonra otel rezervasyon olayini erkekler devraliyor, rota uzerinde gorulmesi gereken yerlere yakin kasabalar secilip ilginc oteller tamamen bilincsiz bir sekilde book ediliyor, ve neredeyse hic pisman olunmuyor. Ne efsane otellerde konakladik, motelden bozma.Fakat bu kez yolumuz biraz zorlu, normalde dumduz olan otoyollar bu sefer kendini virajli dag yollarina birakiyor. Mideler bulaniyor, gercek kovboylar yol kenarlarinda at ustunde kostururken biz benzinci ariyoruz. Kaybolmadik ama Bishop denen yere de bir turlu varamiyoruz. Tek istegimiz bir yerlesim birimi gormek ve benzin alabilmek. En kotusu Sampiyonda yatariz, kizlara bundan bahsetmiyoruz. Sonunda Bishop'tayiz. Otelimiz Mountain Wiev. Kasabanin tek gecim kaynagi balikcilik ama en yakin okyanus 6 saat uzaklikta ama tahmin edilecegi gibi bir göl var burada. Tum erkekler golde balik avliyor, diger zamanlarda da daga cikip kamp yapiyorlar, iciyorlar, surekli iciyorlar. Dinleniyorlar. Dukkanlar burada da kapali. Karli daglarin eteginde hava cok sicak, yapilacak tek sey var, K-Mart'a ugranip buzluk-bolca sarap ve yiyecek alinip otelin havuz basinda keyif yapilacak. Unutulmaz birkac saat geciriyoruz. Insan her yerde eglenebilmeli.


11.gun;
Sabah erken saatte ayriliyoruz, istikamet Yosemite. Birkac saatlik yol esnasinda hava gitgide soguyor, daga cikiyoruz, boyle dusunmemistik, kisa pantalonlarla yakalandik -10 dereceye. Ardindan Yosemite Milli Parkina giris. Tabiat adeta dalga gecmis. Muhtesem muhtesem muhtesem. Ayna gibi goller, donmus irmaklar, cesit cesit hayvanlar, 2 km uzunlugunda selaleler, ayilar, bozayilar.. Muthis bir deneyim yasiyoruz gercekten. Gorsel solen diyebiliriz. Varacagimiz yer San Francisco/Pinole. Ancak buraya kadar gelmisken Palo Alto'ya ugramadan olur mu? Apple magazasi ve Cheescake Factory tum yorgunlugumuzu aliyor. Otelimiz Days Inn. Resepsiyonist deli bir kadin. 4 gece buradayiz. Hava aksamlari serin. Merhaba SF.





12.gun;
San Francisco'da ilk duragimiz ChinaTown, uzakdogu hakkinda fikir sahibi oluyoruz, adamlar sehri zaptetmis resmen, cok buyuk bir mahalle ve istedikleri gibi yasiyorlar. Enteresan dukkanlarinda alisveristen sonra sahile iniyoruz ve Fisherman Wharf'ta nefes alıyoruz, kalamar-yengeç-karides-martılar denkleminden sonra Pier39'a koşuyoruz. Büyük ahşap limana kurulmuş panayır havası bizi Amerikan filmi havasına sokarken denize konuşlanmış deniz fillerini görünce hayırdır inşallah oluyoruz. Günümüz çok yoğun, henüz görülecek Golden Gate köprüsü ve efsaneler arasına kendisini kolayca sokan Sausalito kasabası var. Rengarenk evler, zenginlik, gözlerden uzak liman şarapçısı zihnimizi açıyor.




13.gun;
Sampiyon bizi bu kez Napa Vadisine goturuyor. Alinacak saraplar var deyip ciktigimiz bu yol bizi diger kasabalar gibi gunde 3 saat calisan tembel ama mutlu insanlarin oldugu bir yere goturuyor. Napa Vadisi'nde hersey gercekten sarap uzerine kurulu fakat bir o kadar pahali. Yine de okyanus plajlarinda mideye indirmek amaciyla 2 sise sarap zulalaniyor. Ve tabiki premium outlet. Oyle alistik ki artik outletsiz yapamiyoruz.

14.gun;
San Francisco çok kalabalık bir sanayi şehri, 3 tane köprüsü var ve sabah-akşam trafik var bu şehirde, fakat araç içi 3 yolcu olunca en soldaki boş şerit sana ayrılmış durumda, insanlardaki saygı üst düzey olunca bırakin serit ihlalini, serit degistirme bile olmuyor. Gune Golden Gate koprusunde yuruyerek basliyoruz, ardindan ver elini Alcatraz. 1950'lerde dunyanin en azili suclulari ve en unlu mafya babalarinin cezasini cektigi bu hapishane bir ada uzerine kurulu, tekneler ile ulasimdan sonra cezaevi turumuz basliyor. Onlarca filme konu olan bu mekanin icerisinde olmak insana korkudan ziyade huzun veriyor. Gun batiminda Golden Gate koprusu izleme noktasinda sarap icilecek, sefa gezginiyiz afedersiniz. Gun battiktan sonra koca sampiyon bizi otelimize kadar goturuyor.





15.gun;
Keyfin en üst noktasina varacagimiz okyanus yolu yani M1 rotamız sabah itibariyle başlıyor. Ilk hedef Monterey. Fakat 20 dakikada bir mola verdigimiz icin gidemiyoruz, inanilmasi guc bir okyanus manzarasi var cunku. Yolun sol tarafi orman/dag, sag tarafi ucsuz bucaksiz Pacific Ocean. Ogleye dogru Santa Cruz isimli kasabadayiz, insanin boyle hic birsey beklemeyip cok sey buldugu mekanlarin hastasiyiz. Damak catlatan pizzalardan sonra Monterey'e variyoruz. Modern Ayvalik diyebiliriz. Yasil ile mavinin bulustugu enfes bir nokta. Sehir turuna ciktigimizda iceriden Tarkan muzikleri duydugumuz bir dukkana giriveriyoruz, adam Amerikalılardan cok daha soguk bir Turk, insan bir cay-corba ikram eder. Hizla cikip sehir marketinden alisveris yapip en eglenceli otel aksamina basliyoruz. Once okyanus manzarali icilen sarap, akabinde otele yerlesme, odanin icinde ve balkonunda yenilen yemekler, icilen biralar viskiler.. Monterey boyle cok guzel. Otelimiz Pacific Inn. 2 gece buradayiz.




16.gun;
Carmel bizi bekliyor. Okyanus ve masal diyarindan cikmis evler kollarini acmis bizi bekliyor, adeta kosarak gidiyoruz. Bu tip yerleri gordukten sonra insan Turkiye'de yasadigi hayata lanet ediyor. Carmel Amerika'nin kisi basina dusen milli gelirin en fazla oldugu bolge, olaganustu evleri var, okyanusun ve yesil doganin herseyini muhtesem bicimde kullaniyorlar ve koruyorlar. Sabah daga cikma gayretiyle yesil tabiata kendimizi veriyoruz, akabinde sehir icinde panaromik bir tur, yakisikli bir ogle yemegi ve ardindan saniyorum hayatim boyunca unutamayacagim sarap/peynir dukkani. Oyle sicakkanli ve oyle yardimcilar ki cogu kez inanamıyoruz.. Carmel'in tadi boyle cikar, eminim buraya gelip 5 trilyonluk mucevher alan insanlar bu keyfi yasamamislardir, saraplar ve peynirler dukkandan alinir, supermarketten buz-tabak-catal-meyve alinir, daha once aldigimiz buzluga saraplar yatirilir ve ince beyaz kum taneli efsanevi Carmel plajina gidilir. Gidiyoruz. Sabrin sonu selamet, 3 saatin sonunda dogal ortaminda okyanusta balinalar bile su puskurterek bize selam cakiyorlar. Sincaplar yanibasimizda. Burayi cok sevdik biz. Aksam tabiki otel odasi/balkonu sarap-yemek keyfine devam.






17.gun;
Sahil yolunun en zorlu yollarindayiz bugun. Carmel'den Morro Bay'a gitmek üzere ciktigimiz yolda bircok surprile karsilasiyoruz, ilk once okyanus kıyısında gozumuze carpan 1-2 deniz ayisindan sonra karsimiza cikan binlerce deniz ayisi dogal ortamlarinda keyif catiyorlar. Araci durdurup yanlarina gidiyoruz, neredeyse dokunma mesafesinde inanilmaz bir deneyim bu, kumları kendi uzerilerine atarak sicaktan korunuyorlar, kimileri okyanusta guresiyor, kimileri kanli bicakli kavga ediyor. Ardından cok zorlu virajli ucurum yolu ve bu yolda bisiklet turnuvasi yapan ihtiyarlar, tek gidis gelis olan bu yolda karsi yonden gelen aracla aynalarin surekli surtunmesi, dagin tepesinde bize buyulu bir an yasatan muhtesem bir sanat galerisi ve ardindan plajin okyanusla birlestigi noktada oraya nasıl geldigi belli olmayan devasa kayasıyla ünlü Morro Bay'a merhaba. Pek sakin olan bu kasabada öğle yemeği akabinde tekrar yola koyulma ve istikamet Pismo Beach. Tıpkı pier 39 gibi cok buyuk ahsap iskele okyanusun icine kadar giriyor ve ucuna kadar yurumek gercekten guzel bir deneyim. Ve tabiki unutmuyoruz, premium outlet'te dans ediyoruz. Gunduzleri 30 derece olan sicakli gunes battiktan sonra 10 dereceye kadar iniyor. Buradan Arroyo Grande'ye geciyoruz, cunku otelimiz burada. Premiers Inn, iki gece buradayiz.






18.gun;
Gorulecek meshur Santa Barbara sehri var, ve biz sabahin erken saatlerinde yola cikiyoruz, Santorini sokaklarini andiran, Nisantasi zerafetini barindiran, sikir sikir hanimlar ve beylerin yasadigi cok guzel bir sehir burasi. Surekli bir hareket var burada. Uzun sehir turu ardindan liman-iskele ziyareti ve 2 saat uzakliktaki Arroyo Grande'ye donus. Son Budweiser'lar içiliyor artık. Lakin bu topraklarda son gecemiz.


19.gun;
Sabah erken saatte yola koyulup Oxnard sahilini ziyaret ediyoruz, plajın kumları şehrin içine kadar girmiş, ama sampiyon kumda zorlanmıyor. Sıradaki durağımız dünyaca ünlü Malibu Beach. Son derece hareketli olan bu plaja tüm Los Angeles tatil günleri akıyor resmen, şehirden zenginlik fişkiriyor, palmiyelerin gölgesinde okyanus dalgaları bizim hüznümüzü dağıtıyor, rotamız üzülerek söylemek gerekirse Los Angeles Havalimanı. Aracımızı sorunsuz teslim edip sayısı bir hayli fazla olan bavullarımızı tüm insanların hayret dolu bakışları arasında görevlilere teslim ediyoruz. Biz burayı çok sevdik.
Dönüş uçuşu 13 saat, Istanbul'a vardigimizda korna sesleri-karmasa-kesmekes ve trafik bize hosgeldin diyor.


Kızgın çöllerden serin sulara, dağın tepesinden okyanus dibine, yılandan comodo ejderine, sincaptan balinaya, kuzeyden güneye, kovboylardan kaktüslere, budwieserlardan napa walley şaraplarına kadar inanılmaz bir serüvendi..
Gerçekten macera dolusun Amerika...